20090829

ha bi de bu sene festivale gidemedim diye üzülür idim, festival bana geldi. ne de güzel oldu pek de güzel oldu. mekan ankara da olsa...
sırf kendi tuvaletim olsun, kahvaltıdan sonra oturup def-i hacet eylerken dergimi okuyabileyim diye eve çıkasım var elin ankarasında. tea house larda, madolarda brunch yapmak bile keyif vermiyor kahvaltının ardından verilecek böyle bir mola olmayınca. askerlikte çektiğim dertlere bakın a dostlar! gurbetlik zor imiş.

20090524

tankın içinde joystick var bir de. bildiğin joystick. bozulursa macır pazarından yenisini alıp monte ederim
zimmet falan sorun olmaz.
PSYCHO
GROUPIE
COCAIN
CRAZY

yürüyüş kararı sayılacak. SAAAAĞĞĞĞYYYYYYY!!!

20090410

piyadeyi sorarsan bitli pireli
komandoyu sorarsan zaten serseri
siyah siyah siyah siyah bereli
genç kızların sevgilisi siyah bereli

20090331

ağalar beyler duman yine coşmuş. almış yürümüş. daha ilk dinleyişte kafayı dumanladı! çoook sağoluaaan!

20090326

apple tv


apple'la ilgili sorunu olanlara gelsin: embed edilememiş video

20090321

ford

videolardan gider oldum ama bunu da gömemeden edemedim. çalışma ortamı dediğin böyle olmalı.

TED - ideas worth spreading

aiesec'in bana kattığı sayılı birkaç şeyden biriydi sanırım bu ted isimli oluşumun adını duymak. açılımı Teknoloji - Eğlence - Dizayn imiş. türkçe'ye de cuk oturuyor görüldüğü üzere.

aslında aşağıda vereceğim linke tıklayıp, boş zamanlarda sıradan geçmek lazım bütün videoların üzerinden. şimdilik az önce gözüme çarpan bir videoyu buraya gömeyim, zaten izledikten sonra muhtemelen aynı düşüncede olacaksınız.



oluşumu biraz inceledikten sonra, o konferansta etrafta dolaşan tiplerin bile ne derece okka sahibi adamlar olduğunu tahmin edebilirsiniz. şu durumda, mit media lab dan bir öğrencinin onca ağır top tarafından ayakta alkışlanması gerçekten muhteşem. bi de hocada biraz heyecan mı var ne?

projenin adı "sixth sense", insanın çevreyle ilişkisinde internet gibi bir kaynağı kullanarak daha mantıklı davranmasını amaçlayan bir proje olarak lanse ediyor hoca başlangıçta. garip bir örnek vermiş; marketten tuvalet kağıdı alırken tuvalet kağıdına sizin önceliklerinize göre not veriyor mesela. diyelim siz çevrecisiniz, tuvalet kağıdı da geri dönüşümle elde edilmiş olsun yeşil ışık yakıyormuş da bilmem ne.

bilgisayarla görü üzerine uğraşanlar bilir, bu şekilde bir webcam'le objelerin tanınması ve karar verirken internet gibi darmadağın bir bilgi kaynağının verimli bir şekilde kullanılması şimdilik çook uzakta duran bir hedef. dolayısıyla şimdilik bu noktada sınırlı bir proje olarak görüyorum. kaldı ki, insanın günlük yaşamında yardımcı olacak altıncı bir hissin geliştirilmesi fikri baya yaşlı. (yani fikir de çok orjinal değil.)

onun yerine proje daha çok microsoft surface'in projektör ve parmaklarla gerçekleştirilen gesture'lar kullanılarak birçok surface üzerinde uygulanabilir bir versiyonu gibi ve böyle olunca nedense insanları daha çok heyecanlandırıyor. bence asıl "sixth sense"in yanında devede kulak ki bu sixth sense olayı bir gün gerçek olmaya yaklaşırsa, insan evriminde makinelerin yardımının başladığı gün olacaktır ki bir daha tut tutabilirsen sen o günden sonra zamanın maymununu.

bu insan evriminde makinelerin yardımı da çok heyecan verici birşey ama film noir bokunu kim icat ettiyse adını anınca bile korkar olduk. yok yok bence iyidir, güzeldir roboklar. konudan konuya atlar oldum yine. çok anlatçak şey var aslında ama duralım şimdilik. nokta. evet nokta.

bu da incelenecek olan link: http://www.ted.com/index.php/speakers

20090226

bir işkence aracı olarak adrenalin

insan bazen adrenalinin tadını sanki bir şeyler yermiş, içermiş gibi alabiliyor. tad tarif etmek kolay değil, ne denir ki şimdi? ekşi, tatlı, acı? farklı boyutta bir tat bu, dildeki reseptörlerin tanımlarına uymuyor dolayısıyla. ama şöyle bir benzetme yapılabilir: ravaklı tatlı gibi. sadece tadarsan, iyice canın çekiyor, illa ki daha fazla yemek istiyorsun. ama bir yerden sonra fenalık getiriyor. hatta bir noktadan sonra insanı ne gibi bir duruma sokar bilinmez. ravak içirmek şeklinde bi işkencenin gerçekten çok işlevsel olacağı inancındayım şahsen.

adrenalin gereğinden fazla pompalanınca kalp atışları duyulmaya başlanıyor. işte bu asıl ilginç olan. güp güp, güp güp duyuyorsun böyle. tehlikeli olur mu olmaz mı bilmem ama insanın konuşmasını engellediği bir gerçek. nefes nefese kalmış gibi oluyorsun durup dururken. çok saçma. lostun bir bölümünde sawyer'ın koluna nabız atışını kontrol eden bi cihaz takmışlardı adırs ipnetorları. orada sawyer alet ötmeye başladığında veriyordu kendini nefes egzersizlerine. bugün denedim ben de bunu, hakikaten yararlı oluyor. bu da tıp literatürüne, denek olarak katkım olsun.

bu kalp atışlarımı duyma olayını en son bir de guatr ameliyatı olmam öncesinde muayene esnasında yaşamıştım, ki o durumda kim olsa aynını yaşardı eminim.
annemle teyzem de muayenehanedeydiler. doktor rutin kontrollerin ardından, "sizi dışarı alalım, anne yüreği buna dayanmaz" dedi annemlere. denir mi lan öyle şey? nasıl psikopat bi doktora denk geldiysem artık, dedi adam bunu. benim gözler zaten bi kaydı. ardından hemşirenin kapıda belirdiğini gördüm, elinde bir iğne ama insan iğnesi değil. yukarıdaki resimdeki iğne olabilir, emin değilim; ama ona benzer birşeydi, öyle parmaklarla destek almak için fazladan tutamaçları olan, metalik, dev gibi bir iğne. yanıbaşımda da bir hemşire var, o da benle dalga geçiyo, "kalp atışlarını buradan duyabiliyorum" diye. şimdi düşününce bulunduğum yer cidden a tribute to joseph mengele tarzı bir mekanmış. bir de getirip o iğneyi boğazıma soktu adamlar. bi yandan da ultrason cihazıyla aynı bölgeyi tarayıp, iğneyi sağa sola hareket ettirerek işleme devam etti sayın mengele. garip bir tecrübeydi. ama ilginçtir hiç acımadı. dediğim gibi olayın sunum tarzı gereğinden fazla adrenalini vücuda pompa edince, acıya gerek de kalmadı.

işte bugün de buna benzer birşey yaşadım. ama "heyecan dolu bir hayatım var" diyebiliyor muyum. hayır. ben dingin adamım, buna karar verdim, heyecan bana göre değil.

o memouv, burası teeeksas ameeerika

20090222

Eliyle izah işareti yapıp kahve jargonuyla konuşan hem de peltek konuşan çocuk tehlikelidir. hele ki bir de sürekli okul kıyafetleriyle dolaşıyorsa uzak durmak gerekir.

20090128

şarkılarla hemhal olmak

"life is very short and there's no time
for fussing and fighting my friend
i have always thought that it's a crime
so i will ask you once again
try to see it my way
only time will tell if i'm right or i'm wrong
while you see it your way
there's a chance that we might fall
apart before too long
we can work it out"

we can work it out - beatles.

20090125

ibo eve dön

eve kadar başına taş düşsün ibrahim. -saatlerdir yanında eveden çıkmasını beklerken.(freegatein batsın ibo.)

20090116

20090114

kazancakis'in mezar taşı

"hiç birşey ummuyorum, hiç birşeyden korkmuyorum. ben özgürüm..."

20090113

"gยשєภเ๓เ z๏г кคzคภ๔เภ ค๓ค ςค๒ยк кคא๒єttเภ ,ﻮ๏zย๓๔є ๏ภςє ๔คﻮlคг кค๔คгкєภ รเ๓๔เ אєгเภ ๔เ๒เภ๔єรเภ!!
yαLиızLıк вüтüи dαмαrLαrıмı çαтLαтıyor"

hell yeah! hastasıyım facebookun. daha neler görücez bakalım. ama ilk yazıyı bi türlü çözemedim. aha buraya yazarken çözdüm. harika son derece gereksiz bi iş daha başarmanın haklı gururunu tekrar yaşadım.
"Muhammed became a fan of Kuran'ı Kerim"

Facebook

iyice.

20090112

"bir yerden bıkıp, yeni yola çıkan kişi,
çıktığı yolun hiç de yepyeni bir yol olmayabileceğini;daha önce zaten yürünmüş
bir yol olabileceğini de hesaba katmak
zorundadır:mutlak yeni yol yoktur:
ama, yola çıkacak kişi açısından, yeni yol
-çoktur..."

oruç aruoba

20090111

ibrahim iyice sıyırdı. ne içiyo bilmiyorum ki? dağ havasından mı bu kadar güzel yoksa kafası? öğrencileri 50 adet kraker üzerinden değerlendiriyomuş. o değil de balık kraker vardı bi aralar, belki hala vardır bilmiyorum ama çubuk kraker domine etti kraker piyasasını, güzelim pizza kraker bile arka planda kaldı. ilk kim akıl etti acaba yaptığı krakere balık şekli vermeyi? ibrahime diyorum ama benim kafa da baya pak.

20090105

iyicene yoldan çıkmak

security level 1.02:
bunu da sen yazsana ibram böle yapmıştı deyü
zombie duck:
dehuehuehue
security level 1.02:
sonra bunu ibramın bu yazıs üzerine yazmak görevim de
security level 1.02:
bir de link ver entrye

yıllar ne çabuk geçiyo. bu ibrahim insanının daha liseye gittiği vakitlerdi, benim üniversitedeki ilk yılım (arada jenerasyon farkı, kuşak çatışması var). bizimkiler de evi daha yeni almışlar, restore etmeye çalışıyolar, sadece alt kat biraz hale yola sokulmuş. eşya falan yok haliyle. sadece bi televizyon götürmüştük, arkadaşlarla arada bi vakit geçiriyoduk. bi gece kalalım dedik: ben, imit, ibramx2. olmak üzere 4 kişiyiz. gece yattık (tek yatakta 4 kişi yatmak hususunda açıklama yapmayacağım) uyumadan önce öyle salak salak konuşuyoz, ama nasıl saçmalamak. ibrahim bi noktada sustu ve uzun süre konuşmadı. uyudun mu lan dedik, dürttük. "hadi siz de uyuyun, nasıl olsa bunların hepsi kaydediliyo, yarın mesaj olarak gönderilecek bize" demişti. kendisi hala daha, uyumadan önceki o bilinçsiz anlarda düşünülen şeylerin mantıklı olduğuna inanıyo, o ayrı.

o gece hakkında hatırladığım bir şey daha var. gece konuşurken (ışıklar falan kapalı, karanlık) kapının köşesinden içeriye doğru bi bebeğin emekleyerek ilerlediğini görmüştüm. yüzü çok korkutucuydu. bunu söyledim tabi elemanlara, dalga geçtiler. sabah uyandıktan sonra diğer ibrahim "ben de gördüm hacı dün gece o bebeği, ürkütmemek için söylemedim" dedi. olay hala gizemini korumakta.

20090104

serviler gerçekten huzur verici görünüyo. mekanları malum. peki mekanın sakinleri huzurlu mu? özellikle yeni taşınanlar! milyarlarca başkasının da kullandığı veya kullanacağı tek bir hakları vardı ve bitti. neler yaptılar o ana dek? neler düşündüler? kararlarını verirken neleri kıstas aldılar? kararlarının sonuçları neler oldu?

o kadar önemsiz ve bir o kadar da önemli az önce tükettikleri şey. milyarlarca örneği var ama o sadece birini yaşadı, birini biliyo. hatta onun yaşadığı çerçevede birçok farklı yansımaları olan olayların sadece bir yüzünü gördü, olaylarla ilgili sadece kendi düşünceleri var bildiği. o, o düşüncelere göre aldı kararlarını ve buna göre yaşadı; bu esnada belki de başka insanların canını yaktı hiç istemeden. belki tamamen iyi niyetliydi ama paylaşamadı iyi niyetini en yakınıyla bile. sadece kendi bildi, anlatamadı. hiç istemeden kırdı birilerini, hiç istemeden ayrıldı yolları, o önemsiz milyarlarca haktan başka bir tanesini kullanan birileriyle. sonuçta bitti o hak, herşey önemsiz artık ve bir o kadar da önemli.

aslında birileriyle düşman olunabilen bir hayattı biten, en başından önemsizdi. ama yine de önemsedi. düşmanı oldu zaman içinde ve bitti hayat, içinde o düşmanlık dönemlerini barındıran kısmıyla beraber, iyisiyle kötüsüyle. huzurlu mu şimdi?

20090102

asosyal mühendislik

SİTEMİZE GİREN HER 10 BİN KİŞİDEN BİRİ OLDUNUZ

HEDİYENİZ İÇİN TIKLAYIN

hayatımda gördüğüm en dürüst ama en gerzekçe social engineering girişimi. her 10 bin kişiden biriyim heyooo!

20090101

hakikaten gaz veriyo insana death metal, hayata bağlıyo bazen. art arda çok fazla dinleyemiyorum genellikle bi müddet sonra kafa götürmüyo ama arada bir dinlediğim misal bi amon amarth albümü acayip neşelendiriyo beni; çıkıp sosyal olasım, hayata daha bi katılasım geliyo. "valhalla awaits me when i'm dead."