insan bazen adrenalinin tadını sanki bir şeyler yermiş, içermiş gibi alabiliyor. tad tarif etmek kolay değil, ne denir ki şimdi? ekşi, tatlı, acı? farklı boyutta bir tat bu, dildeki reseptörlerin tanımlarına uymuyor dolayısıyla. ama şöyle bir benzetme yapılabilir: ravaklı tatlı gibi. sadece tadarsan, iyice canın çekiyor, illa ki daha fazla yemek istiyorsun. ama bir yerden sonra fenalık getiriyor. hatta bir noktadan sonra insanı ne gibi bir duruma sokar bilinmez. ravak içirmek şeklinde bi işkencenin gerçekten çok işlevsel olacağı inancındayım şahsen.
adrenalin gereğinden fazla pompalanınca kalp atışları duyulmaya başlanıyor. işte bu asıl ilginç olan. güp güp, güp güp duyuyorsun böyle. tehlikeli olur mu olmaz mı bilmem ama insanın konuşmasını engellediği bir gerçek. nefes nefese kalmış gibi oluyorsun durup dururken. çok saçma. lostun bir bölümünde sawyer'ın koluna nabız atışını kontrol eden bi cihaz takmışlardı adırs ipnetorları. orada sawyer alet ötmeye başladığında veriyordu kendini nefes egzersizlerine. bugün denedim ben de bunu, hakikaten yararlı oluyor. bu da tıp literatürüne, denek olarak katkım olsun.
bu kalp atışlarımı duyma olayını en son bir de guatr ameliyatı olmam öncesinde muayene esnasında yaşamıştım, ki o durumda kim olsa aynını yaşardı eminim.

işte bugün de buna benzer birşey yaşadım. ama "heyecan dolu bir hayatım var" diyebiliyor muyum. hayır. ben dingin adamım, buna karar verdim, heyecan bana göre değil.
o memouv, burası teeeksas ameeerika